Sağlık Sistemimiz Covid-19 Salgınına Direnirken!

Hiç beklemediğimiz, belki korku filmlerinde gördüğümüzde ‘bu kadar da olmaz’ dediğimiz bir sürecin içerisindeyiz. Bir salgın bütün ezberimizi bozdu. Sosyolojik analizlerini uzun uzun yapacağımız bu felaketten bir an önce kurtulabilmek için, gün, aklın ve bilimin araçlarını kullanarak yeni dünya düzenini kurgulama günüdür.

Covid-19 salgını içerisindeki yolculuğumuz devam ettikçe ve çok geç kalınmış olsa da Dünya Sağlık Örgütü tarafından, ilk günden itibaren inandığım SARSCoV- 2 virüsünün önemli yayılma yollarından birisinin hava yolu olduğu kabul edildiğine göre; bu ve benzeri salgınlarla mücadele edebilmek için iç hava kalitesini artık daha çok konuşacağız.

Kabul etmeliyiz ki, kapalı alanlarda yaşayan canlılara dönüştük ve binaların sağlığımız üzerinde önemli bir etkisi var. Kendi ellerimizle yarattığımız; binalar, arabalar, toplu taşıma araçları gibi kapalı alanlarda günlük yaşantımızın neredeyse %90’ını geçirmekteyiz.

Salgınlardan korunmak için sürdürülen izole hayat ve sosyal mesafeyi korumaya yönelik kısıtlamalarla çok uzun süre yaşayamadık. Kapanma sürecinden bir süre sonra, toplu halde bir arada olunan binaları yeniden kullanıma açtık. Ancak hala asansöre binerken, ofislerde çalışırken, okula, tiyatroya, sinemaya, restorana giderken endişe duyuyor, toplu taşıma araçlarına binerken tedirgin oluyoruz. Bu endişemizi geçirecek teknolojik imkanları ise ne yazık ki hayata geçiremedik ve hayatı eski düzeninde yaşayabileceğizi düşündük. Sonuç olarak gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde salgın artarak devam ediyor.

Endişelerin giderilebilmesi için, ‘Sağlıklı Çevre’ kriterlerini belirlemek ve sağlamak gerekiyorken, nasıl olsa bu salgın da geçer diyerek artçı önlemlerle yol alıyor ve bu arada canlarımızı yitiriyoruz.

Onlarca yıldır, kapalı alanlarda, özellikle hastanelerde, çeşitli patojenlerin yarattığı enfeksiyonlar endişe kaynağı olmuştur. Son yıllarda, mikroorganizmaların varlığı, çeşitliliği, işlevi, bulaşması konusunda pek çok araştırma da yapılmıştır. Kabul edilir ki; binaların tipi, insan yoğunluğu, aktivite çeşitliliği, o binadaki insanla ilişkili mikroorganizmaların birikmesini kolaylaştırır. Daha fazla insan yoğunluğu ve iç mekan aktivitesi hem doğrudan temas hem de çevreye bağlı temas yoluyla yayılımı artırabilir.

İşte bu noktada; havalandırma sistemleri büyük önem arz ediyor. Yaşadığımız salgında büyük çaplı bulaşmaların kapalı ortamlarda gerçekleştiğini biliyoruz.

Yaşlı bakım evlerindeki felaket derecesindeki salgın örneklerini takiben en kapsamlı bulaşma ortamları sıralaması şu şekilde

Et entegre ve paketleme tesisleri

Amerika’da salgın sürecinde, 20 Mayıs itibariyle, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki 192 farklı et paketleme tesisinde en az 15.300 işçiye COVID-19 bulaştı. Bu işçilerin en az 63’ü hastalıktan öldü. Avrupa’da ise, 4.200’ün üzerinde pozitif vaka saptandı. Bu tesislerin kendine özgü ve devamlı iç havayı sirküle eden soğutma sistemleri, ortamın soğuk havası, yetersiz havalandırma, sosyal mesafenin sağlanamaması, temas süresi, koruyucu ekipman eksikliği bu salgınların nedenleri olarak belirlendi.

Düğünler, cenaze törenleri, ayinler, doğum günleri;

Erken yayılma olaylarının % 10’unu teşkil etmekte.

İş geliştirme toplantıları:

Şubat ayı sonlarında Boston’daki Biogen Konferansı gibi yüz yüze görüşmeler.

Spesifik olarak covid-19'un bulaşma ortamları nelerdir?

Restoran

26 Ocak ve 10 Şubat 2020 tarihleri arasında, Çin’in Guangzhou şehrinde, klimalı bir restoranda Covid-19 salgını meydana geliyor ve bu salgın 3 aileyi kapsıyor. Klima sistemi, iç hava ile çalışan split klima cihazını içeriyor ve taze hava miktarı çok yetersiz. Bu restoranda yemek yiyen 3 aileden 10 kişi bu salgından etkilendi. 3 aileden 1’i salgının ilk başladığı yer olarak kabul edilen Wuhan şehrinden gelmişti. Araştırmacılar, restorandaki havanın akış yönünün damlacık iletimi ile tutarlılık gösterdiğini tespit ediyor, virüsün restoranlarda yayılmasını önlemek için masalar arasındaki mesafenin artırılmasını ve havalandırma sisteminin iyileştirilmesini öneriyor.

İşyeri

Bir diğer örnek, bir çağrı merkezindeki salgındır. Tek bir enfekte çalışan, bir binanın 11. katındaki iş yerinde, 216 çalışan içinden, bir hafta içinde, 94’ünün enfekte olmasına neden oldu. Bu 94 kişiden 92’si hastalandı (sadece 2’si asemptomatik kaldı). Kapalı bir alanda olmanın, aynı havayı uzun süre paylaşarak virüse maruz kalmanın enfeksiyon ihtimalini artırdığını vurgulayabilecek çok önemli bir örnektir.

Koro

Washington Eyaletindeki bir topluluk korosu. Aslında, insanlar virüsün farkında ve aktarımı en aza indirmek için adımlar da atmışlar. Örneğin; her zamanki el sıkışmalarından ve sarılmaktan kaçınmış ayrıca prova sırasında sosyal mesafe kuralına da uymuşlar. Çalışmadan önce koro üyelerine semptomları olan herkesin evde kalması gerektiği de söylenmiş. Sonuçta, tek bir asemptomatik taşıyıcı, katılan insanların çoğunu enfekte etti. Koro, kabaca bir voleybol sahası büyüklüğünde olan kapalı bir prova salonunun içinde iki buçuk saat şarkı söyledi. Şarkı söylemek, konuşmaktan daha yüksek yoğunlukta, solunum damlacıklarını aerosol haline getirir. Şarkı söylerken derin nefes almak, solunum damlacıklarının akciğerlere derinlemesine girmesini kolaylaştırır. İki buçuk saat boyunca virüse maruz kalmak, insanların enfekte olması için yeterli bir süre oldu. 4 gün içinde, 60 koro üyesinden 45’i semptom geliştirdi ve 2 kişi öldü. Enfekte olan en genç korist 31 yaşındaydı, ortalama yaş ise 67 idi.

Kapalı alan sporları

Bu bulaşma Kanada’da buzdan bir pist üzerinde oynanan körling oyunu sırasında meydana geldi. Oyuncular, seyirciler, toplam 72 katılımcı, serin bir iç mekan ortamında uzun süre yoğun nefes alarak yakın temasta bir araya geldi. Bu turnuvada 72 kişinin 24’ü enfekte oldu.

Bu tür örneklere her gün bir yenisi eklenirken, ortak özelliklerin: Zayıf hava sirkülasyonu, insan yoğunluğu, kapalı alan olduğunu ve ortamda bulunma süresinin de riski artırdığını görüyoruz.

Havalandırma, havadaki hastalıkların bulaşmasını etkileyen önemli bir faktör olarak kabul edilmektedir. Havalandırmanın önemi, 2003 yılındaki dünya çapındaki SARS salgını ve özellikle Hong Kong’daki bir hastanede yayılan bir olayla yeniden vurgulandı. Hong Kong’daki Prince of Wales Hastanesi’nde meydana gelen en büyük SARS salgınının araştırılması sonrası, büyük olasılıkla yetersiz havalandırma sisteminin virüsün 8A Koğuşunda yayılmasına neden olduğu ileri sürülmüştür. Yapılan başka bir araştırmada da, sınıflarda, ofislerde ve evlerde havalandırma oranlarının artırılmasının, havadan kaynaklanan hastalıkları kontrol etmek için nispeten etkili bir strateji olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ve benzeri pek çok bilimsel çalışma göstermektedir ki; ısıtma-havalandırma-klima sistemleri artık sağlık açısından daha fazla önem taşımaktadır.

Hastaneler şu anda en yoğun insan trafiğinin olduğu mekanlar!

Sahada emek veren sağlık çalışanlarımızın her birine şükranlarımızı sunarken, bir yandan da sağlık sistemimizi ayakta tutabilmek adına, üzerimize düşenleri yapmak zorundayız. Bu kadar hızlı yayılan bir hastalığa hiç bir sağlık sisteminin yeterli olamayacağı sıkça vurgulanıyor. İşte tam bu noktada, hastanelerde, bir mühendis gözüyle, neler yaşanabileceğini özetlemek istiyorum.

Bir hastanenin tasarımı, mimarlık ve mühendislik açısından, en büyük özeni, bilgiyi ve tecrübeyi gerektirir. Hastanelerde, doktorların uygun koşullarda hizmet verebilmesi için, arka planda bir fabrika gibi çalışan, elektro- mekanik sistemler ile bu sistemleri işleten mühendisler, teknikerler vardır.

Gerek ülkemizde gerekse dünyada ne yazık ki pek çok sağlık emekçisi enfeksiyona yakalandı ve hayatını kaybedenler oldu. Sağlık çalışanları COVID-19 salgın mücadelesinin ön saflarında yer almakta ve bu nedenle enfeksiyon riski altına sokan tehlikelere maruz kalmaktalar.

Uzun çalışma saatleri, stres, yorgunluk, mesleki tükenmişlik, fiziksel ve psikolojik şiddet gibi faktörler de riski artırmaktadır. Böyle bir salgın döneminde, sağlık çalışanlarının korunması ve yoğun bakım ünitelerinin salgın kümelerine karşı hazırlıklı olmaları öncelik olmalıdır. Sağlık çalışanlarının da patojenlerin hastadan hastaya bulaşmasında rolü olduğuna dair göstergeler mevcuttur, ancak ortaya çıkan çoğunluklu kanıtlar kontamine olmuş ortamın patojen bulaşmasında oldukça önemli olduğunu bildirmektedir. Özellikle, yüksek temas yüzeyleri, bulaşıcı ajanların olası bir rezervuarı olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle, sağlık çalışanları gittikçe artan bir enfeksiyon riski altındadır.

Bir hastanenin hava kanalında bulunan koronavirüs, bilim insanlarının hastalığın havalandırma sistemleri aracılığıyla yayılabileceğine inanmasını sağladı ve bu da virüsün başlangıçta düşünülenden daha bulaşıcı olduğunu ortaya çıkardı. COVID-19’un kanıtları bazı hastanelerde havalandırma menfezlerinde de bulundu ve filtrasyon sistemleri ile ilgili konuları da tartışmaya açtı.

Çin’de bir hastanede yapılan çalışmada, çevresel yüzeylerde biriken aerosollerde, (SARS-CoV-2) viral yükü araştırılmış ve hastane ortamlarında SARS-CoV-2 kontaminasyonunun ortadan kaldırılması için enfeksiyon önleme ve kontrol prosedürlerinin etkinliği hakkında veri toplanmaya çalışılmıştır.

Ciddi COVID-19 hastalarını tedavi etmek için tasarlanmış bu hastanede aerosol numunelerinde ve çevresel yüzeylerde SARS-CoV-2 konsantrasyonu incelenmiş, aerosol numuneleri bir mikrobiyal hava örnekleyici tarafından toplanmış ve çevresel yüzeyler, birden fazla bölgede sürüntüler kullanılarak örneklenmiştir. Çalışma, enfeksiyon önleme ve kontrol prosedürlerinin sıkı uygulanmasının, aerosol ve çevresel kaynaklı SARS-CoV-2 RNA’nın ortadan kaldırılmasında oldukça etkili olduğunu ve böylece hastanelerde çapraz enfeksiyon riskini azalttığını göstermiştir.

Hastane yetkilileri bu başarılarının özetini yaparak, COVID-19 salgını sırasında güvenli bir hastane ortamına ulaşmak için önerilerini şu şekilde paylaşıyorlar:

  • Doktor ve hastaların ayrı 2 kanaldan işlediği; temiz, tampon ve kontamine olmak üzere üç bölgeden oluşan izolasyon odalarının oluşturulması; izolasyon koğuşunda saatte 12 veya daha fazla hava değişimi sağlayan negatif basınçlı havalandırma sistemi kurulması,
  • Çevresel dezenfeksiyon / temizlik ve el hijyeni için sıkı politikalar uygulanması,
  • Viral ve bakteriyel yük için hava ve çevresel yüzeylerin periyodik olarak izlenmesi ve bu sonuçlara dayanarak, enfeksiyonun önlenmesi ve kontrolü için stratejilerin dinamik bir süreçle ayarlanması,
  • Sağlık çalışanları, destek hizmet çalışanları, gıda tedarikçileri, vb. dahil olmak üzere tüm personelin, el hijyeni, solunum görgü kuralları, maske/siperlik takılması/ çıkarılması ve uygun şekilde bertarafı ve biyomedikal atık yönetimi konularında iyi eğitilmiş olması,
  • Tüm gerekliliklerin ve düzenlemelerin sağlık personeli tarafından doğru bir şekilde uygulandığını denetlemek ve sağlamak için bir hastane enfeksiyon kontrol ekibi atanması,
  • İzolasyon odalarındaki tüm hastaların her zaman üç katmanlı cerrahi maske takmaları.

Bu noktada, Şubat ve Mart 2020’de, salgının başladığı Çin’in Wuhan bölgesindeki iki hastanede yapılan başka bir araştırmaya da bakalım istiyorum. Bu iki hastane salgın sırasında sadece Covid-19 hastalarının tedavisi için kullanılan hastaneler. Wuhan Üniversitesi Renmin Hastanesi, şiddetli Covid-19 semptomları olan hastaların tedavisi için tasarlanmış A sınıfı bir hastane. Buna karşılık, Wuchang Fangcang Sahra Hastanesi, bir stadyumdan karantina hastanesine dönüştürülmüş ve hafif semptomları olan hastaları tedavi eden geçici sahra hastanelerinden birisi. Bu iki hastanenin ortak alanlarında, 30 farklı bölgeden numuneler alınarak, havadaki SARS-CoV-2 ve aerosol birikimi incelenmiş.

Covid-19 hastalarının kaldığı izolasyon koğuşlarında, aerosollerde SARS-CoV-2 RNA konsantrasyonu tespit edilmiş. Havalandırmalı olan bu hasta odalarında virüs oranı daha düşükken, hastalar tarafından kullanılan tuvalet alanlarında daha yüksek olduğu görülmüş. Bu çalışma sırasında hastane alanlarında tespit edilen virüsün enfektivitesi belirlenememiş olsa da, henüz tamamlanmış yeni bir çalışmada, SARS-CoV-2’nin aerosoller yoluyla bulaşma potansiyeline sahip olabileceği sonucuna ulaşılmış. Önceki çalışmalardan farklı olarak, aerosollerde virüsün yaşayabilir olduğu gösterilmiş.

Bu çalışmaların sonuçları, enfeksiyonunun önlenmesi ve sağlık personelinin korunması için önemli çıkarımlara sahiptir. (1)virüsün yayılmasını önlemek için potansiyel bir kaynak olan tuvaletlerin havalandırılması ve sterilizasyonu; (2) maske takılması; (3) havadaki SARS-CoV-2’nin bulaşmasını sınırlamak ve sağlık personelini korumak için yüksek riskli alanların etkili bir şekilde dezenfekte edilmesi; (4) SARS-CoV-2’li hastaların karantinası ve tedavisi için havalandırmanın önemi ve havalandırma sistemlerinin %100 taze hava ile çalışmasının aerosol iletimini sınırlamak açısından etkinliği; ve (5) tıbbi personel için potansiyel enfeksiyon riskini azaltmaya yardımcı olmak üzere, üzerinden çıkarılmadan önce giysinin yüzey temizliği.

Gelecek dönemde bütün kapalı alanlar için; “sağlıklı çevre” ve “iç hava kalitesi” konuları daha fazla konuşulmak ve gerekli olan sistemler tesis edilmek zorundadır.

Düzgün işleyen etkili havalandırma sistemleri, kişi başı taze hava miktarı değerleri, düşük emisyonlu yapı malzemeleri, uygun filtre kullanımı, ozon yayan cihaz ve ürünlerin kullanımının azaltılması, nem kontrolü (%40- 60), filtreleme kapasitesi, düşük CO₂ seviyesini sağlamak, hava türbülansını önleyecek tasarımlar; iç ortam kalitesini sağlamak için daha fazla dikkat edilecek konular olarak gündem oluşturacaktır.

Bu noktada Bağıl Neminin önemine dikkat çekmekte fayda görüyorum.

SARS-CoV-2 dahil olmak üzere yağ tabakası ile çevrili-zarflı virüslerin, kuru hava koşullarında yani düşük bağıl nem değerlerinde, havada daha uzun süre aktif olarak kaldıkları ve enfeksiyon riskini artırdığı düşünülmektedir. Özellikle kış aylarında, ısıtmanın etkisiyle, iç hava daha kuru olduğundan bu risk artacaktır.

Kış aylarında -özellikle solunum yolları ile bulaşan- viral hastalıkların artışı, büyük ölçüde insanların kapalı ortamlarda, daha yoğun bir biçimde bir araya gelmeleri yüzündendir. Nem, ortama saçılan virüs yüklü damlacıkları yere doğru yöneltirken insanların virus yüklü parçacıkları soluma olasılığını azaltır, kuru hava ise -damlacıkların havada asılı kaldığı süreyi uzatarak- yayılmayı kolaylaştırır ve kışın havanın daha kuru olması da bulaşmaya destek olur.

Normal insan vücudu solunum yolu enfeksiyonlarını önlemede mükemmel bir koruma sistemine sahiptir. Ağız ve nefes borusu hava yolu üzerinde kademeli bir filtre görevi görür. Bağıl nemin, solunum yolu boyunca virüsün enfeksiyona yol açma olasılığını etkilediği bulunmuştur. Kuru havayı soluduğumuzda akciğerlerdeki mukoza zarı kurur, akciğerlerden kana geçiş olursa da enfekte oluruz. Havadaki nem, bağışıklık sistemimiz açısından önemlidir ve vücudumuz kuru bir ortamda zararlı organizmalarla gerektiği gibi savaşamaz. Ayrıca virüslerin enfektivitesi de düşük nem ile artar.

Minimum nem oranı %40 olarak kabul edilir. Çalışmalar %80 ve üzerindeki bağıl nemin Covid-19 virüsünü nötralize etme eğiliminde olduğunu göstermiştir. Bununla birlikte, çok yüksek nem değerleri, iç mekanda alerjik toz akarları, küf ve mantar üremesine ve astım gibi solunum hastalıklarının şiddetlenmesine neden olabilir. Bütün faktörler dikkate alındığında, insanlar için ideal ortam bağıl nem seviyesi % 40-60 olarak kabul edilir. Özellikle toplu halde bulunulan kapalı alanlarda bağıl nemin %40-60 arasında kalması için ısıtma-havalandırma-klima sistemlerinde önlem alınmalıdır. Prensip olarak nemlendiriciler, nemi artırmak ve virüsün aktif kalma süresini azaltmak için kullanılabilir. Tek başına nemlendirme, virüsü fiziksel olarak havadan uzaklaştırmaz, ancak virüsün daha hızlı etkisini kaybetmesine yardımcı olabilir.

Kabul etmeliyiz ki yeni bir dünya düzeni inşa etmek durumundayız. İnsan sağlığını korumak için önce doğayı korumamız gerekiyor. Bugüne kadar izlenen politikaların yanlışlığını görmek, biyolojik çeşitliliği korumak, iklim değişikliği ile mücadele edebilmek için sera gazı emisyonlarını azaltacak iyi enerji seçeneklerini kullanmak, hava kalitesini artırmak, düşük enerjili binalar yapmak, ormanları korumak zorundayız. Yoksa yeni salgınlarla baş edemeyiz !!

Filiz Pehlivan'ın Biyografisi

Orta Doğu Teknik Üniversitesi Müh.Fak. Makina Mühendisliği Bölümü’nden mezun olduktan sonra 1988 yılında MNG Holding bünyesindeki Mekanik Tesisat A.Ş.’de proje mühendisi olarak iş hayatına başladı. Unitek ve Yalçın Teknik Firmalarında Nato projeleri ve sığınak tasarımı üzerinde uzmanlaştı.

1996 yılında kendi fırması FNP Mühendislik ve Müşavirlik Ltd.Şti.’ni kurdu. Pek çok ulusal ve uluslararası projeye imza attı. Son 6 yıldır “Bakü Ak Şehir-White City” projesinin Mekanik Tesisat Proje Hizmetlerini sürdürmektedir.

Özellikle; ısıtma -havalandırma-klima sistemleri tasarımı, enerjinin verimli kullanımı, akıllı binalar, yeşil binalar ve yangın danışmanlığı gibi konularda sektörel anlamda otorite olarak tanınmış, mevzuat çalışmalarına katkıda bulunmuş, bildiriler sunmuştur. Tasarladığı 2 bina LEED GOLD Sertifikası almıştır (Şişecam ARGE Binası, Gloria Sport Arena).

Türk Müşavir Mühendis ve Mimarlar Birliği Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Tm-teknik müşavir dergisinin Yayın Kurulu Başkanı ve Editörü olarak görev yaptı.

Konu Başlıkları

Bu sayımızda yer alan içerikleri sitemiz üzerinden de okuyabilirsiniz. Konu başlıklarımız aşağıdaki gibidir.

Vestibüler Rahatsızlıklar

Vestibüler Rahatsızlıklar

Baş dönmesi ile kendini gösteren hastalıkların ayırıcı tanısı ve tedavisi KBB Hastalıkları uzmanı tarafından otolojik muayene ve laboratuvar testleri ile gerçekleştirilebilir.
Rinoplasti nasıl yapılır?

Rinoplasti nasıl yapılır?

Rinoplasti; en kısa tanımıyla burnun yeniden şekillendirilmesi demektir. Rinoplasti hastalarının bazıları aşırı realistik, bazıları aşırı hayalperest olabildiği için yapılan işlemi tıbbi terimlere girmeden basitçe tarif etmek gerekir.
Burun estetiğinde yüz tipine uygun buruna nasıl karar verilir?

Burun estetiğinde yüz tipine uygun buruna nasıl karar verilir?

Buruna şekil verirken, profil görüntüsünü etkileyen bazı temel oran ve açılar bulunur.
Miringoplasti ameliyatı nedir?

Miringoplasti ameliyatı nedir?

Kulak zarı delikleri doğru teknikler ve materyaller kullanılarak başarıyla kapanabilir.
Otoplasti

Otoplasti

Otoplasti, kulak kıkırdağına daha anatomik ve daha doğal şekil vermeyi hedefleyen bir ameliyattır.
Tinnitus

Tinnitus

Pek çok kimse hayatında en az bir defa kulak çınlaması yaşamıştır.
Ameliyatsız yüz gençleştirme yöntemleri

Ameliyatsız yüz gençleştirme yöntemleri

Mezoterapi uygulaması özellikle cildin daha canlı ve berrak görünebilmesi amacıyla son dönemlerde uygulanan en etkili işlemlerden birisidir.
Sağlık Sistemimiz Covid-19 Salgınına Direnirken!

Sağlık Sistemimiz Covid-19 Salgınına Direnirken!

Hiç beklemediğimiz, belki korku filmlerinde gördüğümüzde ‘bu kadar da olmaz’ dediğimiz bir sürecin içerisindeyiz. Bir salgın bütün ezberimizi bozdu.
Şu anda bu konuyu okumaktasınız.