Rinoplasti (Burun Estetiği)
İhtiyaçlar buluşların kaynağını oluşturduğundan; insanların talepleri doğrultusunda bilim ve teknoloji de “güzel görünüm” ihtiyacını “sağlıklı” olarak gidermede destek olmuştur. Böylece güzellik kavramı; bilim, teknoloji ve sanatla daha doğal hale getirilirken, sağlık alanının beyaz yakalıları doktorların uzmanlığı ile de sağlıklı bir içerik kazanmıştır. Teknolojinin gelişiminden ve insanın ihtiyaçlarına verilen değerin farkına varılmasından önce “tek tip görüntüye” neden olan burun estetiği (rinoplasti) ameliyatları da bu konunun öneminin anlaşılmasından sonra bireyin yüzüyle orantılı, doğal, kısacası kişiye özel bir görünüme dönüşmüştür. Böylece, nefes alma işlevini kaybetmemiş ama güzel görünümünden de taviz vermemiş bir buruna sahip olmak daha kolay hale gelmiştir… MEDİENT KBB medikal direktörü Prof. Dr. İbrahim Ercan, burun estetiğinin (rinoplasti) tarihsel sürecini, hasta beklentilerinin nasıl olması gerektiğini, operasyonda kullanılan ve en az operasyon kadar hastaları kaygılandıran burun tamponları ile ilgili sorularımızı bizler için cevaplandırdı.
Burun estetiğinin (rinoplasti) tarihsel sürecini sizden öğrenebilir miyiz?
Prof.Dr. İbrahim Ercan: Buruna ilk estetik cerrahi kayıtları Hindistan ve Mısır’da M.Ö 600’lü yıllara dayanır. Papirüs hiyerogliflerinde buruna baskılı pansumanlardan bahsedilir. Hindistan’da bir ceza yöntemi olarak burun kesme yönteminin uygulandığı bilinmektedir. Susruta Samhita’nın çalışması Ayur Veda’da bu kişilerin burun rekonstriküsyonunun (yeniden yapılandırma) alından çevrilen doku ile yapıldığını tariflerken; Brancas M.S 1.450’lerde burun rekonstriküsyonunda orta hat alın flebini tariflemiştir.
Gaspece Tagliacozzi 1597’de İtalyan metodu olarak bilinen bu yöntemi tarifledi ve popülerize etti. Ancak bu dönemlerde deformitelerin “Tanrının bir isteği” olduğu inanışından dolayı Tagliocozzi’nin bu çabaları kilise öğretisi içinde kayboldu. Madres Gazette’de 1793 yılında Maharatta tarafından yapılan alın flebi ile burun defect onarımı belirtilmiştir. Daha sonra Avrupa’da birçok cerrah tarafından (Dupuytren, Delpech, Beck, Zeis ve Syme) bu teknikler kullanılmıştır. Modern burun estetiği (rinoplasti), New York’lu kulak burun boğaz uzmanı olan Orlando Rou (1887) tarafından başlatılmıştır. Burun ucu eğrilikleri tedavisini tariflemiş ve 1891’de burun açılı deformitelerin de cilt altı yolla düzeltilmesini tanımlamıştır. Ünlü Alman cerrah Joseph (modern düzeltici burun cerrahisinin babası olarak bilinir) 1931 yılında “Nasenplastik und Sonstige Gesichtsplastik Nebst Mammaplastik” eserinde kendi tekniğini tariflemiştir. Weir, burun kırıklıklarında çelik tel ile sabitlemeyi önermiştir. Burun estetiği cerrahisi, tek bir cerrah yerine tüm dünyada cerrahların düşünüp, hayal edip, uygulayıp ve bunları yayınlamaları ile ortak katkı sonucunda bir yerlere gelmiştir. Bu katkıda öncü olan Roe ve Joseph’den sonra Guntave Aufricht ve Josept Safian’ı unutmamak gerekir.
Teknik anlamda nasıl bir gelişme süreci yaşandı?
Prof.Dr. İbrahim Ercan: Burun estetiği (rinoplasti) operasyonları Joseph’den sonra ciddi anlayış ve yaklaşım değişiklikleri yaşadı. Esas değişim incelik ve iyi planlamada yaşandı. Joseph ve öğrencilerinden sonra cerrahlar tekniği geliştirmek için özveriyle adım adım çok büyük emek harcadılar. Örneğin ilk önceleri burun ucu cerrahisi hemen operasyonun başında yapılıp burun sırtı kemeri alınıp nazal kemikler kırılıp orta hatta getiriliyordu. Oysa zamanla bu hastaların takiplerinde; uzun dönem sonuçlar ve daha doğal görünüm elde edilmesinin önemi kavrandı. Burundan dokuları küçültüp dışarı atmak yerine mevcut yumuşak dokuları ve burun çatı yağlarını mümkün olduğunca çıkarmadan olduğu yerde rekonstrükte (yeniden yapılandırma) ve koruma anlayışı ön plana çıktı.
Böylelikle uzun dönemde sonuçları ileri seviyede kontrol ve tahmin edilebilir hale geldi. Bu anlayış içinde dokuları birbirine sabitleyip, iyileşme sürecini tesadüflere bırakmama eğilimi olgunlaştı. Ayrıca yüz ve burun estetik alt birimlerinin keşfedilip daha iyi olgunlaşmasıyla burnun diğer yüz bileşenleri ile uyumu ve kendi içinde burun alt birimlerinin birbirlerine uyum ve oranının cerrahi planlamada göz önüne alınmasının önemi kavrandı. Tarihsel süreç içinde cerrahi tecrübeyle birlikte açık ve kapalı olmak üzere iki temel yaklaşım tekniği ortaya çıkmıştır. Tıp tarihinin önemli pragmalarından olan “Hasta yoktur, hastalık vardır” bırakılıp, “Hastalık yoktur, hasta vardır” dogmasının arasında burun estetik ve fonksiyonel cerrahisi de “Buruna yaklaşım tekniği yoktur, buruna göre uygun yaklaşım tekniği vardır” şeklinde kendi felsefesini oluşturmuştur. Günümüz yüz plastik cerrahisinde, iki tekniğe de aşina olunup, hastanın burun yapısına ve hastanın isteğine göre en uygun teknik seçilmektedir. Bu felsefe içinde burun alt birimlerinin birbiriyle uyumunu sağlamak en önemli estetik amaç olurken, bu uyumun gerçekleştirilmesi, ameliyat sonrası en doğal görünümlü burun elde edilmesini ve kişiyi rahatsız eden aşırılıkların önlenmesini de sağlamaktadır.
Burun estetiği (rinoplasti) yaptırmayı düşünen hastalara, operasyonla ilgili beklentileri konusunda tavsiyeleriniz neler olur ?
Prof. Dr.İbrahim Ercan: Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli konu, hastaların burunlarıyla ilgili beklentilerinin gerçekçi olmasıdır. Hastaların operasyon öncesi burunlarının fotoğrafları çekilmeli ve hastanın beklentileri ile hekimin yapmayı önerdiği ya da yapabilecekleri birbiriyle örtüşmelidir. Artık erkek ve bayan burnuyla ilgili uyum ve oranlar hemen hemen idealize edilmişken unutmamalıyız ki; bu estetik çizgi, değerler ve anlayış geçmişte olduğu gibi gelecekte de değişebilir ve yeni estetik tercihler oluşabilir. Bu, dinamik bir süreçtir ancak tek kalıcı, değişmeyen ve elzem olan, burun fonksiyonlarıdır. Burun fonksiyonları bizim hayat konforumuz, sağlığımız, doğal fizyolojimiz için çok önemlidir ve asla göz ardı edilemez. Buruna yapılacak her türlü cerrahi de burun fonksiyonları korunmalı ve gerekli görülmesi durumunda, iyileştirici cerrahi planlanmalıdır.